
Bir doksanlar furyasıdır sarmış dört bir yanımızı... Partiler, özel programlar, şarkılar... Peki şarkıları duyunca gözlerimdeki x ışınları neden oluşmakta, vücudumdaki seretonin ve dopamin miktarı neden gereğinden fazlaca salgılanıp kana karışmakta?.. Puantiyeli kıyafetler giyip, saç bantı takıp ortalıkta Yonca Evcimik gibi zıplama isteği... Neden???
''Benimle oynama söyledim sana şansını zorlama uğurlar olsun...'' sözlerinin, okulun bahçesinde kovalamaca oynadığımız ilkokul günlerimi hatırlatması mıdır yoksa sebep? Kızmabirader oynadığımız evdeki kuruboya takımını hatırlatması mıdır, çok fazla oynamama izin verilmeyen... Yonca Evcimik annesi gibi aşık olurken yakışıklı babasına benzeyen adama; ben, geceleri gizli gizli, salonun kapısını açıp yanıma sokulan kedim Pamuk'la uyurken, annem su içmeye kalkıp bizi ayırır mıydı ki? Mirkelam deli gibi koşarken, o yüzden her gece üzülürken, ben benimle sıra olmayan ''Oğuzhan'' için ağlamışımdır, üzerimde kırmızı anaokulu önlüğümle, ''Ceviz Adam'' şarkısını söylerken belkide... Çelik ateşten ateşe girerken yeni bir aşkın pençesinde, ben düz küt siyah saçlarımla, henüz bu kadar ela olmayan ''zeytin'' dedikleri siyah gözlerimle sobanın üstünde patates pişirmişimdir babamla... Ufak pembe yorganımı yakmışımdır, istemeden. Mutfak masasının üstündeki çiğ etten minicik bir parça et çalmışımdır da hastalanıp doktora gidince itiraf etmişimdir doktor amcaya... Yepyeni pastel boyalarımı dolmuşta unutmuşumdur da çok üzülmüşümdür sonra, ama değiştiremediğim durumları kabullenmeyi o zamandan öğrenmeye başlamışımdır... Hürriyet'in verdiği Tarkan ve Serdar Ortaç kolyeleri için kavga etmişimdir arkadaşlarımla ''Hayır Tarkan bence...'' diye... Biri kıl olmuştur, biri zeytin yemiştir göbekten ki sonra cadıyı oynamışımdır ben ''Okuma Bayramı''nda... Bir aslan miyav diyip minik fare kükrerken, evimizin tam önünde metro çalışmaları başlamıştır... Şimdi ''Demetevler Durağı'' derken siz... Henüz meybuz almaya, dışarı çıkmaya fazlaca izinli olmadığım zamanlar renkli renkli tebeşirlerimle balkon duvarına bir sürü resim yapmışımdır... Annem yıkamıştır sürekli... Hala çok severim tebeşirleri. Oya Bora ikilisinden hangisi Oya hangisi Bora bir türlü öğrenememişimdir, sonraları Oya'nın kız ismi olduğunu algılayana kadar... Mustafa Sandal arabası olduğu halde ruhu yok diye kızları çevirirken, ben okul servisini hiç sevmemişimdir, zaten elimi kapıya da sıkıştırmışımdır bir kere, ama Mustafa Sandal'ı sevmişimdir, en çok onu sevmişimdir hatta... Kendimi ''kırmızı ranger'' sanarken, Batıkent'e taşınmışızdır. Aseton kutusunu biberon yapıp, lahana bebeğimle evcilik oynamışımdır, bebeklik kıyafetimi giydirmişimdir, tam da olmuştur. Tansu Çiller başbakanken, ben salıncakta sallanıp sallanıp uygun anda ileri atlamayı öğrenmişimdir. ''Turkish kovboy''lar gelirken biz yoldan çekilirken, aşık bile olmuşumdur kendi çapımda... Günlük tutmuşumdur... Saçmalamışımdır...
Şimdi duyunca Mustafa Sandal'ın sevdiği kız kazak örsün yakarışlarını, görünce Çelik'in dansedişini, şahit olunca oynatmaya az kalan Harun Kolçak'ın doktor arayışlarına... Nasıl mutlu olmam doksanları hatırlayınca?! Geleceğe duyulan meraktan ağır basmakta, geçmişe özlem... Eğer geçmişte ''en'' sevdiklerinizi bıraktıysanız, yakın veya uzak sıkışıp kaldılarsa orada, getiremiyorsanız eğer geri, pastel boyaların öğrettiklerini yapmak zorundasınız... Kabullenip, ufak bir gülümsemeyle sadece yaşamaya devam etmelisiniz... Bugünlerin de özlemle anılacağını farkederek yaşamalısınız... Gün gelir Demet Akalın mazi olur... Serdar Ortaç baki kalır. (Sahi, Serdar Ortaç hala var!)