30 Eylül 2009 Çarşamba

''Kış Geliyor Bağıra Çağıra Sevmem ki'' (?) Sevmem mi ki?

Güneş batmaya az kala, alışveriş poşetlerine yardım etmeye indiğimde rastgele geçirilmiş bir tişörtle, altımda pijamalarım ve mor olan kapı terliğiyle hafiften üşüten rüzgarı sevdim o an. Birden sevdim. Poşetleri teker teker hoplatırken demirlerin üzerinden yalvaran miyavlamalarıyla yaklaşan bir kedi... Göbüşünün sarkmış olduğunu farkedip bir an öbür kedi sandımdı onu. Bir zamanlar her gün beslemeye çalıştığım, evden kaçtığını düşündürecek kadar besili ve sıcakkanlı bir kediydi o. Sonradan kayboldu... Çığlık atmışım! ''Noldu sana böyle?!'' Onun olmadığına ikna ederken annem, ortaya yeni bir iddia atmıştı hayvanın sarkan göbeğinin aslında ''memeler'' olduğunu göstererek... Yeni doğurmuş bir tekir... Ama aç. Paketleri fırlatıp ''süperman'' edasıyla yukarı fırlayan ben, evdeki kediciğime ''Nankör! Bak kediler aç dışarıda, sen de mama beğenme!'' sitemlerimi bir an önce atıp, elimde bir tabak dolusu mama ve suyla dönmüştüm aşağıya... Kedi yedikçe ben doydum, kedi yedi ben doydum. Kedi yedi ben doydum yavruları doydu. Hava güzeldi sanki...
Güneş battıktan sonra Sakarya'dan aşağıya yürürken çiçekçilerin ve Hosta'nın ışıkları vururken yüzüme dedim ki ''Kışı seviyorum sanki, şu havayı sevdiğimi farkeder gibi oldum geçen...'' Belki de bitmek bilmeyen bir yaz tatiliydi bunları hissettiren... Tatilin bir an önce bitmesi için okul kışla anlaşmıştı sanki... ''Yüzünü göstermezsen bu çocuklara hala tatil! Hayattan ve uyumaktan ve dizi izlemekten ve film izlemekten ve bütün gün boş boş gezmekten sıkılan bu gençlere okul yooook! Vicdanını yokla ve ona göre gel!'' Bu gençler de bizlerdik. Zindanlara kapanmış; tatile mahkum edilmiş. Belki de zamanla okula hasret dört elle derslere sarılacağını düşündüler tüm kampüsün! Kim miydi onlar? ''Şirket'' belki de kim bilir? Hava soğudu okullar açılmaya yüz tuttukça... Okul açılmaya yaklaştığı için kış sevildi belki de...
Belki de... Belki de sigara yasağı sonrası ''mekanların'' kış akıbetini görmeye biraz daha yaklaştığımızdan sevindik... Tüm yaz her Sakarya'dan geçişte ''Kışın ne yapacaklar acaba? Şimdi iyi de... Yazık ya... Bıdıbıdıbıdıbıdıbıdıdıdıdııı...'' tarzı geyiklerinin sonucunu görmek demekti kış mevsimi... Bazın şeylerin, yasakların, yasakların sebepleri hakkındaki iddiaların sonuçlarını görmek için koca bir adımdı kış... Sabretmek gerekti...
Belki de sıcağı sevmeyenler için güzeldi kış... Her gece bunaltılar içinde uyanmaktan, günde iki kere duşa girmekten yorulmuşlardı... Her dışarı çıkışta bin tane su şişesiyle gezmekten yorulmuşlardı? Su şişesini kimin taşıyacağına hala karar verememişken... Fazla kilolarını pörtleten kıyafetleri giymek zorunda olmaktan bıkmışlardı belki de... Kış kazak, kazak da göbek saklayan demekti, ''batan'' kazaklara rağmen... Beytepe kışı üşütürdü belki ama göbeği saklardı bir gıdım...
Peki ne mi oldu? Kış yüzünü peçesinden sıyırıp buz renkli soğuk gözlerini gösterirken gördüm Beytepe'yi; gölgesi soğuk, güneşi alev... Burnum akmakta, boğazım acımakta, halsizlik hasta olmadan önceki sıcaklığıyla vücudumu yakmakta... Elimde ıhlamur...
Kışın sevilecek hiç bir yanı yok! Kışıma dahil olanlara, yazıma dahil olabilecek kadar kıymetlilerime ve yeni kışıma dahil olacaklara sevgiler... Kışın sevilecek hiç bir yanı yok, hiç bir yanı!!!
''Kış Geliyor Bağıra Çağıra Sevmem ki!''---> http://ezgikemikli.blogspot.com/2008_09_14_archive.html