- Yürürsünüz...Yürüyorsunuzdur.O da ne karşıdan çokta samimi olmadığınız bir tanıdık size doğru yaklaşmakta.''Olamaz daha nerdeyse iki yüz metre var!!''Çaresiz saatinize bakarsınız.Defalarca...Saat yoksa elinizi incelersiniz umutsuzca.O an hayattan tek beklentiniz tanıdığın biran önce yanınıza gelmesi bir an önce selamlaşıp yolunuza devam etmek.Tabii ki ortada su geçirmez bir gerçek vardır ki o da saatin kaç olduğunu asla algılamayışınızdır...
- Olamaz elinizden kaydı...O lanet olası bozukluk ellerinizin altından kaydı ve yere düştü.Ne yapacaksınız şimdi?Önce o bozukluğun sizin için önemli olup olmadığına karar vermeniz gerekecek ki bir adet bozuk para için yere eğilmeyi göze alasınız.Farzedelim ki almaya karar verdiniz,yüzünüze aptal bir gülümseme takınıp ''hayallah'' uzanışınızla alırsınız.Göze alamadıysanız aklınız bozuklukta, gönlünüz bir servet kaybetmişçesine hüzünlü uzaklaşırsınız...Kalbiniz buruk...
- O çok samimi olmadığınız tanıdık sizi otobüste metroda serviste yakalar tekrar...Konuşsanız olmaz,çünkü konuşacak pekte birşeyiniz yoktur.Müzik dinleseniz olmaz.Ayıp olacağınız düşünürsünüz.Okumayı dört gözle beklediğiniz kitaba devam edemezsiniz.İşkence gibidir samimi olmayan tanıdık.Zaman kaybıdır.Sabah evden çıkarken kurduğunuz bütün yol planlarınız batmıştır,batırdığı yetmiyormuş gibi bir de boş boş yanınızda oturur...Lütfen bizi rahat bırak samimi olmayan tanıdık.Ya da daha samimi ol da öyle gel...
- Suyun kalmadığını farkedip içeri gitme üşengecliği diye tabir ettiğimiz duruma maruz kalabilirsiniz.Bilgisayarın başındasınızdır.Gözünüzü ekrandan kaçırmadan farkında olmadığınız bir umutla eliniz bardağa uzanır...Bardak dudaklarınızla buluşur ve...Büyük hayal kırıklığı...Biranda odanızdan çıkıp mutfağa gittiğinizi düşünürsünüz...Elinizde bardak günlerce sürecek bir yolculuk misali,kumdan tepelerin arasında canınız pahasına vereceğiniz bir su arayışı...Bu yolculuğa çıkıp çıkmamaya karar verecek olansa susuzluk seviyeniz olacaktır...
- Otobüse koşarak yetişmek...Yolcuların,şoförün sizi izlediğini bile bile otobüse binmek...Herkesin bakışları altında nefes nefese oturacak yer aramak...Hiç hoş değil...Metroya son anda,''din din'' sesinden hemen sonra binmek gibidir...Koşarak binersiniz vagondan içeri ama biranda durmak zorunda kalırsınız...Koşacak fazla yer yoktur.Görüntünüzün salaklığını kurtarmak istercesine bir gülümseme belirir yüzünüzün ortasında...
8 Mart 2008 Cumartesi
Küçükler...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder