Hani denir ya ne oldum değil ne olacağım demeli, kimseye tam olarak güvenilmemeli, her an ölecekmiş gibi yaşamalı, bıdıbıdıbıdıbıdı... Hani hep bir şüpheli olma hali aşılanmaya çalışılır insanlara < merakla bağlantılı olan anlamı dışında> , hep bir tetikte olma hali, gardını düşürmeme hali...
Bense bu hale o kadar girmişim ki gerçeklikten çıkıyorum artık. Gidip geliyorum arada. Başarılı olduğumda başarısız olacağım olasılığına takılıp sevinemiyorum gönlümce, ulu orta, sevdiğimle iyiye giden her an ben içimden kötüye gitme olasılığını düşünerek tedbiri elden bırakmayan halimle savaşıyorum içten, ilk vizem güzel gelirse finalim kötü geçerse diye ona da sevinmiyorum ve her ölümü düşündüğümde sahip olduğum bütün iyi-kötü olasılıkların da "yok" olacağını tekrar tekrar hatırlayıp gün geçtikçe "olmamışı" yaşıyorum. İlk kim bana "büyük konuşma..." dediyse yakasına çöküp, kafasını kaldırıma vurup, gözlerini de herhangi bir okulun sivri demirlerine geçirmek istiyorum. Çünkü her konuda şüphe insanın içine bir girdi mi onu yer bitirir. Olmamış ama olacak olana dair şüphe de beni yiyor işte. Mutluyken mutsuzluğu, beraberken ayrılığı, başarılıyken başarısızlığı, yaşarken ölümü düşünüyorum ve bazen daha çok hissediyorum açıkçası. Kısacası korkuyorum. Ama korkarken de korkmamayı yaşıyorum. DIN! (Mavi ekran sesi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder