20 Eylül 2008 Cumartesi

''Kış Geliyor Bağıra Çağıra... Sevmem ki!''


Uzun süren,bitmeyecek hissi yaratan yaz tatilimin ardından kendimi birden bire sıhhıye köprüsünde ucu bucağı görünmeyen beytepe otobüs kuyruğunda buldum. Tatil bitmişti evet, bunu acı bir şekilde anlamıştım ama ne yazık ki güneş de benim gibi yazdan uzaklaşmamakta direniyor olsa gerek idi... O saçma kuyrukta gelip geçenleri izliyor kulağımdaki müzikle sıhhıye köprüsünde klip çekiyordum kendimce... Önce duvardaki ''şimdi ki aşklar da değişti mecnun küpeli leyla kaşar.'' yazısı dikkatimi çekti. Bir hayat okulu mezunu çok acı çektirmiş olacak ki leylanın üzerini karalamış, ''Fatma'' yazma gereği duymuştu. Yarım saatlik bekleme sonrası intihar seviyesine gelmiştim ki telefonumun yürütme listesi Yann Tiersen'den Metin Arolat-Psikoloji şarkısına geçti. Duvardaki yazı da ''Tüh! Boya bitti!'' 'ye geçti. Yüzüme yerleşen gülümseme yanımdan geçen ilginç çiftle daha da bir güçlendi. Hayır yaz bitmemeliydi. Serdar Ortaç dinlediğim deniz, kum, güneş ikilisi böyle iğrenç bir egsoz havasıyla yok edilmemeliydi. (Evet zeki şey ikilisi yazmışım bunu farkedip sevinmen sen de büyük ego sorunları olduğunu gösteriyor.) Böyle bir yaz, birkaç hafta sonra başlayacak Ankara ayazına kapılıp gitmemeliydi. Ne yapacağını bilmeyen kar havasının çamurunda boğulmamalıydı. (Böyle o kar erir, her yer un helvası kıvamına bürünür ya ıyhhk). O uzun kollu yaratıklar giyilmeye başlanmamalıydı. Duman, kir, is, egsoz, soğuk, kar, yağmur, çamur... Saçlar artık ahenkle dans etmeyecekti... 2 ay güneşte bırakılmış, kakao yağıyla güçlendirilmiş bronzluk böyle kolay yokedilmemeliydi. Kafelerde içeri oturmaya başlanmamalıydı. Geceleri üşümemek için pencereler kapatılmamalıydı. Dışarı adım atarken salondan bir ses ''kızım ceketini al'' demektense, hava çok sıcak yanına soğuk su al demeliydi. Uzun yaz gecesi internet seansları, dizi saatleri böyle kolay itilip yerine uyku saati konmamalıydı. Erdemli'de balkona oturup, uykum gelene kadar izlediğim mehtaplı geceler kulağımdaki Teoman-Bülent Ortaçgil şarkılarına sıkışıp, o balkonda kalmamalıydı... Yıllardır içinde yaşadığım iklimi hala kabul edemeyip bana yaşattığı bu ruh halini söküp atmam gerekti. Sonra gelen Beytepe dolmuşlarına binen insan kitlesi sayesinde kuyruğun en önüne gelmiş olmanın huzurunu içimde hissettim: Okula kadar oturarak gitmek... Bu yarı yaz yarı kış günü belkide tek mutluluğumdu... Ve bundan sonrakiler için de... Sabah servise yetişmenin mutluluğu, hatta sabah uyanabilme mutluluğu, hocanın yurtdışına gitmiş olmasından ötürü bir kaç hafta bazı günlerimin erken bitip ODTÜ'ye, CEPA'ya kaçabilme mutluluğu, kredimin yattığı günün verdiği mutluluk, vize haftasının bitmesi mutluluğu, Metro kartımın transferinin sıhhıye köprüsüne kadar geçmemesi mutluluğu (evlat acısı hissi veriyor kahpe) ... Beni bekleyen böyle mutluluklardı... Kış benim için mutsuzluklar cennetiydi. İlacım hazırdı... Hiç şüphesiz, saçlarımı yapmaya fırsat bulamadan yetiştiğim serviste, arkama yaslanıp, gözlerimi kapatıp, arabada cırlayarak söylediğimiz Serdar Ortaç -Sana Değmez şarkısını açmalıydım... Nasılsa yeniden beraber olacağım 2. sevgilimi, ''YAZ'' ı beklemeliydim... Güzel bir yaz için kışa iyi davranmalıydım... Kışıma dahil olacaklara sevgiler... Kış sizinle biraz daha çekilebilir... (nasip olsun en güzel aşktan bissssee bissee adımız birer hastaya çıktı bu yüse bisee bakan yok... önümüsse bisseee... Hayaatt beni neden yoruyosssuuun?)

Hiç yorum yok: